Türkiye tarımında çiftçilerin en büyük sorunlarından biri haline gelen borç yükü, giderek daha karmaşık ve sürdürülemez bir yapıya dönüşüyor. Bu makalede, çiftçi borçlanmasının kanallarını, son 10 yıldaki yapısal değişimi ve kredi verimliliği üzerinden sermaye oluşumu üzerindeki etkilerini ele alacağız.
Piyasa Borçları: Görünmeyen Yük
Çiftçiler için en erişilebilir borç kanallarından biri olan piyasa borçları, genellikle nakit alışverişi olmadan yapılan ve hasat sonrası ödenen borçlardır. Bu borçlar, akaryakıt, gübre, ilaç, yem gibi temel üretim girdilerinin alımında kullanılır. Son yıllarda kredi kartlarına taksitli satışlar artsa da, geleneksel yöntem olan ayni borç sistemi hâlâ yaygın. Bu kalemlerin çiftçi toplam borcu içindeki oranı yaklaşık %15-20 civarındadır.
Tarım Kredi Kooperatifleri: Finansmanın Dönüşümü
Diğer bir çiftçi borçlanma kanalı ise Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği (TKKMB) kooperatifleri üzerinden yapılan borçlar. Ben bu benzeri kurumlar için tarımsal finans kurumu tanımını kullanıyorum. TKKMB’den yapılan borçların büyük çoğunluğu son iki yıla kadar yine işletme kredisi nitelikli borçlar idi. Makine ekipman borçları toplam borçların üçte biri kadarını oluşturuyordu. Ancak son iki yılda bu tablo bozuldu ve makine ekipman kredileri aşırı finansman maliyetleri nedeniyle kullanılamaz oldu.
Banka Kredileri: En Büyük Borç Kalemi
En büyük payı ise kamu ve özel bankalardan alınan krediler oluşturuyor. Bu alanda öne çıkan kurum Ziraat Bankası. Buradaki borçlar üç kategoriye ayrılıyor:
Kısa Vadeli Krediler: İşletme faaliyetleri için alınan ve 1-1,5 yıl vadeli borçlar.
Orta ve Uzun Vadeli Krediler: Yatırımlar için kullanılan, 18 ay ile 7 yıl arası vadeli borçlar (örneğin traktör, seralar, damızlık hayvanlar).
Gayri Nakdi Krediler: İpotek karşılığı alınan, çoğunlukla göz ardı edilen borçlar.
2013 – 2023 Kıyaslaması: Rakamlar Ne Diyor?
2013 yılında çiftçilerin orta ve uzun vadeli borcu 17,9 milyar TL iken, 2023’te bu rakam 391,8 milyar TL’ye yükseldi.
Toplam banka borcu 2013’te 37,8 milyar TL iken, 2023’te 605,7 milyar TL’ye çıktı.
Orta-uzun vadeli borcun toplam borç içindeki payı 2013’te %44 iken, 2023’te %61’e ulaştı.
Aynı dönemde brüt sabit sermaye oluşumu 22 milyar TL’den 281 milyar TL’ye çıksa da, bu artış TL bazında %1280 gibi uçuk bir seviyeye ulaşarak reel bir büyümeyi değil, daha çok enflasyonist bir genişlemeyi işaret ediyor.
Dikkat Çeken Gerçek: Sermaye Açığı
2013 yılında çiftçiler krediler dışında da yatırım yapabiliyorlardı. Hatta yatırım miktarları kredi toplamından %18 daha fazlaydı. Ancak 2023’e geldiğimizde bu tablo tersine döndü. Kullandıkları kredi, oluşturdukları sabit sermayeden %39 daha fazlaydı. Yani kredinin tamamı bile yatırıma dönüşmemişti.
Bu tablo, kredilerin amaç dışı kullanılabileceğini ya da tarımsal yatırımın maliyetlerinin kredilerle dahi karşılanamayacak düzeyde olduğunu gösteriyor.
Kredi Verimliliği ve Tarımsal Gelecek
2023 yılı verilerine göre, kullanılan kredilerin ancak %72’si ile sabit sermaye oluşturulabilmiş. Bu da bize, ya kredilerin verimli projelerde kullanılmadığını ya da krediye konu olan yatırımların gereğinden pahalı ve yanlış kurgulanmış olduğunu düşündürüyor.
Sonuç olarak, çiftçiler borçla dönen bir sistemde hem öz sermaye koyamıyor hem de aldığı borçla yeterince yatırım yapamıyor. 2013’te yatırım, borcu geçerken; 2023’te borç, yatırımın çok önünde seyrediyor.
Sonuç: Tarım Uçmuyor, Borç Batıyor
Kredi artışı üzerinden tarımsal gelişme anlatısı yanıltıcıdır. Rakamlar uçuyor ama çiftçi yere daha çok basıyor. Bu tablo, tarım politikalarının yeniden düşünülmesini, kredi sisteminin verimlilik temelli yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılıyor. Yoksa borç yükü altında ezilen çiftçinin üretime devam etmesi yalnızca bir hayal olur.